Velayet Davası Nedir? Nasıl Açılır, Süreçleri Nelerdir?
Velayet davaları, ortak çocuğun velayetinin hangi ebeveynde olacağı konusunda çıkan anlaşmazlıkları çözmek için açılan aile hukuku davalarıdır. Özellikle boşanma veya ayrılık durumlarında, ya da anne-baba evli değilse velayet konusunun mahkemece belirlenmesi gerekebilir. Bu yazıda velayet davasının ne olduğunu, nasıl açılacağını ve dava sürecinde neler yaşandığını sade bir dille ele alacağız.
⚖️ Velayetle ilgili her konuda temel ilke: çocuğun üstün yararıdır. Bu ilke, mahkemenin karar verirken çocuğun bedensel, zihinsel, eğitsel ve duygusal gelişimi için en doğru seçeneği gözetmesini gerektirir. Ebeveynlerin arzularından ziyade çocuğun geleceğinin güvence altına alınması esastır.
Velayet ve Velayet Davası Nedir?
Velayet, ergin olmayan (18 yaşından küçük) çocuğun bakım, eğitim, sağlık, ahlak ve temsil sorumluluklarını içeren, anne ve babaya ait yasal bir haktır. Anne ve baba, çocuklarının hem kişilik hakları (bakım, gözetim, eğitim, terbiye vb.) hem de mal varlığı üzerinde hak ve yükümlülüklere sahiptir. Türk Medeni Kanunu’na göre çocuğun velayeti, anne ve babadan yasal bir sebep olmadıkça alınamaz; bu nedenle velayet kamu düzenine ilişkin bir konudur.
Velayet davası, çocuğun velayeti kendisinde olmayan ebeveynin, velayetin kendisine verilmesi talebiyle açtığı davadır. Bu genellikle boşanma sonrasında çocuğun velayeti kendisine verilmeyen tarafın, şartların değişmesi veya çocuğun menfaatinin zarar gördüğünü düşünmesi halinde velayeti almak için başvurduğu bir davadır. Ancak velayet davası sadece boşanma sonrası değil, evlilik birliği dışında doğan çocuklar için babanın velayeti talep etmesi gibi durumlarda da söz konusu olabilir.
Velayet hakkı, kural olarak anne ve babaya birlikte aittir. Evlilik devam ettiği sürece anne ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ortak hayat fiilen sona erdiyse veya boşanma davası açıldıysa, mahkeme geçici veya kesin olarak velayeti eşlerden birine verebilir. Boşanma gerçekleştiğinde çocukların velayeti hâkim kararıyla anne veya babadan birine bırakılır. Velayet kendisine verilmeyen ebeveyn ise çocukla kişisel ilişki kurma (görüşme) hakkına sahiptir.
Velayet Davası Nasıl ve Nerede Açılır?
Velayet davası açmak için yetkili ve görevli mahkeme Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde görev, Asliye Hukuk Mahkemesi’ne aittir. Velayet davaları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre "çekişmesiz yargı" işi kabul edildiğinden yetki bakımından esneklik vardır. Davayı, çocuğun mevcut velayetine sahip ebeveynin ikametgâhında açabileceğiniz gibi, dava açan kişinin kendi yerleşim yerindeki Aile Mahkemesinde de açabilirsiniz. Yani genellikle davacı ebeveyn, kendi oturduğu yerde veya diğer ebeveynin oturduğu yerde velayet davasını açmakta serbesttir.
Dava açmak için bir dava dilekçesi hazırlanması gerekir. Dilekçede çocuğun üstün yararına neden hizmet edeceği açıklanarak velayetin size verilmesini istediğinizi belirtmelisiniz. Ayrıca velayetin size geçmesini gerektiren olay ve olgular somut bir şekilde ortaya konmalıdır (örneğin diğer ebeveynin çocuğa iyi bakamaması, eğitimini aksatması, sağlık ihmali, şiddet veya kötü alışkanlıklar gibi). Dava dilekçesine, iddiaları destekleyen deliller (tanık beyanları, fotoğraflar, raporlar vs.) eklenmesi de sürecin sağlıklı ilerlemesini sağlar.
Özetle: Velayet davası bir aile mahkemesinde, dilekçe ile açılır ve davalı olarak genellikle çocuğun velayetinin bulunduğu diğer ebeveyn gösterilir. Bu davalarda harç ve masraflar da yatırılarak hukuki süreç başlatılır.
Evlilik Durumuna Göre Velayet Hakkı
Evlilik Birliği İçinde: Evlilik sürdüğü sürece anne ve baba velayet hakkını beraber kullanır. Çocuk, ortak hayat içinde ebeveynlerinin bakım ve gözetimi altındadır. Ebeveynlerden biri çocuğa dair işlemlerde bulunduğunda, üçüncü kişiler diğer eşin rızasının olduğunu varsayabilirler. Ortak hayatta genel kural birlikte velayettir; bu nedenle evlilik devam ederken tek başına açılacak bir velayet davası söz konusu olmaz. Ancak ortak hayat fiilen bitmişse (ayrı yaşamaya başlanmışsa) veya boşanma davası açılmışsa, hakim tedbiren velayeti geçici olarak eşlerden birine bırakabilir.
Boşanmada: Boşanma gerçekleştiğinde mahkeme kararında velayet kimin üzerinde kalacak açıkça belirtilir. Velayet, çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olur. Bu durumda diğer ebeveyn, çocukla mahkemenin belirlediği gün ve koşullarda görüşme hakkına (kişisel ilişki hakkı) sahip olur. Aynı zamanda, velayet kendisine verilmeyen ebeveyn çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katkıda bulunmak zorundadır (bu katkı iştirak nafakası olarak adlandırılır).
Anne ve Baba Evli Değilse: Evlilik dışında doğan çocukların velayeti kural olarak anneye aittir. Yani anne ve baba resmi olarak evlenmemişse, hukuken başlangıçta anne velayet hakkını tek başına kullanır. Ancak anne küçük (18 yaşından küçük) ise, kısıtlı (mahcur) ise, ölmüşse veya mahkeme kararıyla velayeti alınmışsa; bu durumlarda hakim çocuğun menfaatine göre babaya velayet verebilir veya bir vasi atanmasına karar verebilir. Babanın velayeti alabilmesi için öncelikle çocuğun tanınmış veya babalık hükmüyle babalığın tespit edilmiş olması gerektiğini de belirtelim. Anne ve baba evli olmamakla birlikte sonradan evlenirlerse, çocuk evlilik içinde doğmuş sayılır ve velayet anne-baba tarafından ortak kullanılır.
Ebeveynlerden Birinin Ölümü: Anne veya babadan birinin ölümü halinde, velayet hayatta kalan ebeveyne geçer. Örneğin velayet anne üzerindeyken annenin vefatı durumunda, kural olarak velayet babaya geçecektir. Ancak bu otomatik geçiş, çocuğun menfaatine açıkça aykırı bir durum oluşturuyorsa istisnai bir değerlendirme yapılabilir. Mahkeme, hayatta kalan ebeveynin çocuğun bakım ve güvenliği için uygun olmadığı kanaatine varırsa, doğrudan babaya vermek yerine çocuğa vasi atanmasına karar verebilir. Ancak bu istisnai bir durumdur; genel olarak sağ kalan ebeveyn velayeti devralır.
Üvey Çocuklar: Evlilik birliği içinde eşlerden birinin, diğer eşten olmayan (üvey) küçük çocukları varsa, üvey ebeveynin bu çocuklar üzerinde yasal velayet hakkı bulunmaz. Bununla birlikte Türk Medeni Kanunu’na göre eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler. Yani üvey anne ya da baba, üvey çocuğun bakım ve eğitiminde velayet sahibi eşe destek olmalıdır. Ancak hukuki anlamda velayet, çocuğun kendi annesi veya babasındadır; üvey ebeveyn sadece günlük yaşamda yardımcı rol üstlenir.
Velayet Davasının Süreci Nasıl İşler?
Velayet davası açıldıktan sonra mahkeme süreci çocuğun üstün yararını gözeterek titizlikle ilerler. Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan, hakim dosyaya sunulanlarla sınırlı kalmayıp kendiliğinden araştırma (re'sen araştırma) ilkesine göre gerekli gördüğü tüm incelemeleri yapabilir. Bu da demektir ki, yargılama boyunca ortaya çıkan gelişmeler, yeni deliller veya değişen koşullar dahi kararda etkili olabilir.
Sosyal İnceleme ve Raporlar: Mahkeme, çoğunlukla Aile Mahkemeleri bünyesinde bulunan psikolog, pedagog veya sosyal hizmet uzmanı gibi uzmanlardan yardım alır. Uzmanlar, anne-baba ve çocukla görüşerek sosyal inceleme raporu hazırlarlar. Bu raporda her iki ebeveynin çocuğa sağladığı fiziksel ortam, duygusal ilişki, bakım şartları ve çocuğun görüşü gibi hususlar değerlendirilir. Rapor, çocuğun hangi ebeveyn yanında kalmasının menfaatine olacağı konusunda mahkemeye tavsiye niteliğinde bilgiler içerir.
Çocuğun Dinlenmesi: Mahkeme, belli bir yaşın üzerindeki çocukları dinlemek zorundadır. Uygulamada bu yaş, çocuğun idrak çağı olarak da bilinen ve genellikle 8 yaş ve üzeri olarak kabul edilen dönemdir. Yargıtay’ın içtihatlarına göre 8 yaşına gelmiş veya daha büyük çocukların velayet konusunda görüşlerinin alınması zorunludur. Hakim, duruşma esnasında veya uygun görürse uzman aracılığıyla çocuğa kiminle yaşamak istediğini sorabilir. Burada önemli olan, çocuğun fikrini rahatça ifade edebilmesidir. Ancak çocuk 8 yaşından küçükse veya zihinsel olgunluğu yeterli görülmezse, görüşüne başvurulmayabilir.
Delil Toplama ve İnceleme: Taraflar, dava boyunca iddialarını ispatlamak için her türlü delili sunabilir. Tanık beyanları, okul kayıtları, sağlık raporları, sosyal hizmet raporları, fotoğraf veya mesaj gibi iletişim kayıtları – hepsi mahkeme tarafından değerlendirilebilir. Velayet davasında usulen klasik davalardaki gibi katı bir "taraf ne sunarsa onu incelerim" yaklaşımı yoktur; hakim çocuğun yüksek yararı gerektiriyorsa, tarafların ileri sürmediği hususları bile araştırabilir. Örneğin, eğer iddialardan biri çocuğun ihmal edildiği yönündeyse, hakim re’sen ilgili kurumlardan çocuğun durumu hakkında bilgi talep edebilir.
Geçici Tedbirler: Dava süresince çocuğun zarar görmemesi için mahkeme bazı tedbir kararları alabilir. Örneğin, dava devam ederken çocuğun geçici velayetini davacı tarafa vermek, diğer ebeveyn ile kişisel ilişki günlerini düzenlemek veya gerekiyorsa çocuk teslimine ilişkin koruma kararları uygulamak gibi. Bu tedbirler, yargılama süreci boyunca çocuğun düzenini ve güvenliğini sağlamak amacıyla verilir.
Hakim Kararı: Tüm incelemeler ve duruşmalar sonucunda hakim, velayetin kimde kalacağına karar verir. Karar verilirken her zaman çocuğun bedensel, psikolojik, ahlaki ve sosyal gelişimi göz önünde tutulur. Aşağıda, mahkemenin velayet konusunda dikkate aldığı başlıca kriterleri maddeler halinde inceleyeceğiz.
Velayet Kararında Mahkemenin Dikkate Aldığı Kriterler
Hakim kararını verirken pek çok faktörü bir arada değerlendirir. Başlıca etkenleri şöyle sıralayabiliriz:
1️⃣ Çocuğun Yaşı:
- Özellikle çok küçük yaştaki (bebeklik ve okul öncesi dönemdeki) çocukların anne bakımına ve şefkatine daha fazla ihtiyaç duyduğu genel bir kabul görür. Bu nedenle bu yaş grubunda velayetin anneye verilmesi olasılığı yüksektir.
- Okul çağına yaklaşan veya daha büyük çocuklar için ise ihtiyaçlar ve durum farklılaşabilir; çocuğun hangi ebeveynle daha iyi bakım ve destek alacağı değerlendirilir.
2️⃣ Ebeveynlerin İstek ve Kararlılığı:
- Velayeti hangi tarafın talep ettiği önem taşır. Çocuğu istemeyen veya sorumluluk almakta isteksiz bir ebeveyne velayetin verilmesi, çocuğun ihmali riskini artırabilir.
- Mahkemeler genellikle çocuğa bakmaya istekli ve sorumluluk almaya hazır olan ebeveyn lehine karar vermeye daha yatkındır.
3️⃣ Anne ve Baba ile Çocuk Arasındaki Duygusal Bağ:
- Çocuğun, anne ve babasıyla olan ilişkilerinin yakınlığı ve niteliği göz önüne alınır.
- Hangi ebeveynin çocukla daha güçlü bir sevgi bağı kurduğu, günlük bakımını fiilen kimin üstlendiği ve çocuğa karşı ilgisi değerlendirilir.
4️⃣ Ebeveynlerin Yaşam Koşulları ve Olanakları:
- Her iki tarafın da çocuğa sağlayabileceği barınma koşulları, beslenme, eğitim imkânları dikkate alınır. Daha düzenli ve çocuğa uygun bir yaşam ortamı sunabilen ebeveyn avantajlı olabilir.
- Burada maddi durum önemli bir kriter olsa da tek başına belirleyici değildir. Zira velayet kararı verilirken zenginlik değil, çocuğa ayrılan zaman ve ilgi, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi gibi nitelikler ön plandadır.
5️⃣ Ebeveynlerin Fiziksel ve Ruhsal Sağlığı:
- Velayeti üstlenecek ebeveynin hem bedensel hem ruhsal açıdan çocuğun bakımını sürdürebilecek durumda olması gerekir.
- Ciddi psikolojik rahatsızlıklar, akıl sağlığıyla ilgili sorunlar veya ağır fiziksel hastalıklar yaşayan bir ebeveynin tek başına çocuğa bakması zor olabilir. Bu tür durumlar varsa mahkeme bunları dikkate alır.
6️⃣ Ebeveynin Karakteri ve Yaşam Tarzı:
- Alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, suç sabıkası, şiddet eğilimi, düzensiz hayat gibi unsurlar çocuğun güvenliği ve sağlıklı gelişimi açısından risk teşkil eder.
- Bu tür olumsuz yaşam tarzına sahip bir ebeveyn varsa, velayeti alma şansı düşüktür. Mahkeme, çocuğun güvenli bir ortamda büyümesi için gerekirse bu faktörler nedeniyle velayeti diğer tarafa verebilir.
7️⃣ Çocuğun Mevcut Düzeninin Devamlılığı:
- Çocuğun okulu, arkadaş çevresi, alıştığı ev ortamı ve rutinleri olabildiğince korunmaya çalışılır. Ani ve sık değişiklikler, çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyebilir.
- Hakim, hangi ebeveynin çocuğun düzenini bozmadan bakımı sürdürebileceğine bakar. Örneğin, kardeşlerin birbirinden ayrılmamasına özen gösterilebilir; çocuk eğer halihazırda bir ortamda istikrar yakalamışsa, bunu sürdürmek adına mevcut durumu değiştirmemeyi tercih edebilir.
8️⃣ Kardeşlerle İlişki:
- Eğer ortada birden fazla çocuk (kardeşler) varsa, mahkeme mümkün mertebe kardeşlerin aynı ebeveynde birlikte kalmasına sıcak bakar. Kardeşlerin birbirinden koparılması, ancak mecburiyet varsa düşünülür.
- Velayet farklı ebeveynlere verilse bile, mahkeme kişisel ilişki düzenlerken kardeşlerin birbirini görebileceği şekilde planlama yapmaya gayret eder.
Unutmayalım ki hakim tüm bu kriterleri birlikte değerlendirir ve her olayın özelliklerine göre en uygun kararı verir. Nihai amaç, çocuğun mutlu, sağlıklı ve güvenli bir ortamda yetişmesidir.
Çocuğun Görüşü (İdrak Yaşı) Mahkeme İçin Ne Kadar Önemli?
✅ Evet, çocuğun görüşü önemlidir fakat tek başına belirleyici değildir. Özellikle yeterli idrak çağına gelmiş çocukların (genellikle 8 yaş ve üstü) mahkemede görüşünün alınması hem yasal bir gereklilik hem de çocuğun psikolojik ihtiyaçları açısından olumludur.
Hakim, ya çocuğu duruşma salonunda uygun bir ortamda dinler ya da bir uzman eşliğinde çocuğun tercihini öğrenir. Çocuk kiminle yaşamak istediğini söyleyebilir ve bu beyan tutanağa geçirilir. Ancak:
- Çocuğun beyanı mutlak değildir: Bir çocuk belli bir ebeveyni tercih etti diye, mahkeme koşullara bakmaksızın o ebeveyne velayeti vermez. Ebeveynin çocuğa baskı yapmış olabileceği veya çocuğun durumları tam değerlendiremediği ihtimali de göz önünde tutulur.
- Çocuğun üstün yararı önceliklidir: Çocuk anne ya da babasından birini tercih etse bile, hakim bu tercihin çocuğun yararına olup olmadığını inceler. Örneğin, çocuk rahat disiplin uygulanmayan bir ortam istediği için bir ebeveynde kalmak istiyor olabilir; ancak o ortam onun eğitimi ve gelişimi için kötü ise hakim aksi yönde karar verebilir.
- Görüşü alınmayan çocuklar: Çok küçük veya zihnen yeterli olgunluğa ulaşmamış çocuklar genellikle dinlenmez. Onların yerine yaşam koşulları ve bakımı üzerinden değerlendirme yapılır.
Özetle, mahkeme çocuğun fikrine değer verir ve karar gerekçesinde buna değinebilir. Ama nihai kararda çocuğun yüksek yararı her zaman çocuğun arzusunun önünde tutulur. Yine de modern uygulamada, çocuğun fikrinin aksine bir karar verilecekse, bunun gerçekten çocuk yararına olduğunun somut gerekçelerle açıklanması beklenir.
Velayet Değiştirilebilir mi? (Şartların Değişmesi)
✅ Evet, velayet kararı kesin değildir; koşullar değiştiğinde velayet değiştirilebilir. Boşanma ya da önceki velayet kararından sonra ortaya çıkan yeni durumlar, çocuğun menfaatini etkiliyorsa mahkeme velayeti değiştirebilir. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 183. maddesi, "durumun değişmesi" hâlinde gereken önlemlerin alınabileceğini belirtmiştir. Velayetin değiştirilmesine yol açabilecek bazı durumlar şunlardır:
- Ebeveynin Yeniden Evlenmesi: Velayet sahibi ebeveyn yeniden evlendiğinde, üvey eş ile çocuğun uyum sorunu yaşaması veya çocuğun yeni aile düzeninde mutsuz olması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Eğer çocuk, velayet sahibi ebeveynin yeni evliliğinden olumsuz etkileniyorsa velayet değişikliği düşünülebilir.
- Ebeveynin Başka Bir Yere Taşınması: Velayet sahibi ebeveynin uzak bir yere taşınması, çocuğun eğitim hayatını veya sosyal çevresini olumsuz etkileyebilir. Örneğin, okul değişikliği, mevcut arkadaş çevresinden kopma, diğer ebeveynle görüşmelerin aksaması gibi sonuçlar doğuruyorsa bu durum velayetin yeniden değerlendirilmesine neden olabilir.
- Çocuğun Sağlık ve Güvenliğini Tehdit Eden Durumlar: ⚠️ Eğer velayet hakkını elinde bulunduran anne veya baba, çocuğun fiziksel veya ruhsal sağlığını tehlikeye atan ihmallerde bulunuyorsa velayet değiştirilebilir. Bu kapsama giren hallerden bazıları:
- Ağır ihmal veya kötü muamele: Çocuğun yeterince beslenmemesi, temiz ve güvenli bir ortamda tutulmaması, istismara uğraması gibi kabul edilemez durumlar.
- Sağlıksız yaşam koşulları: Ebeveynin evinin çocuğun yaşamasına uygun olmaması, örneğin aşırı kalabalık veya hijyenik olmayan bir ortam, sürekli şiddet veya kavga ortamı gibi.
- Diğer ebeveynle ilişkiyi engelleme: Velayet sahibi kişinin, çocuğun diğer anne veya babasıyla mahkemenin belirlediği şekilde görüşmesine sürekli engel olması. (Bu durum, mahkeme kararlarına aykırı davranış olduğu için velayet değişikliğinde önemli bir etkendir.)
- Çocuğun Eğitim Hayatının Aksaması: Velayet sahibi ebeveynin ilgisizliği veya başka sebeplerle çocuğun okula devam edememesi, eğitim hakkının ihlal edilmesi de velayetin değiştirilmesini gerektirebilir. Örneğin çocuğun okula gönderilmemesi, ders başarısının kasıtlı ihmaller yüzünden düşmesi gibi durumlar ortaya çıkarsa diğer ebeveynin müdahalesi gerekebilir.
Yukarıdaki durumlar ortaya çıktığında, diğer ebeveyn mahkemeye başvurarak velayetin kendisine verilmesini talep edebilir. Mahkeme, iddiaları araştırır; gerekirse tanık, rapor, bilirkişi görüşü gibi tüm delilleri değerlendirir. Sonunda gerçekten çocuğun menfaati gerektiriyorsa velayeti değiştirme kararı verir.
Velayet değiştiğinde, daha önce velayet hakkı olmayan tarafa geçeceği için, karşı tarafın kişisel ilişki (çocuğu görme) hakkı ve çocuk için nafaka yükümlülüğü de yeniden düzenlenir. Yani, velayet kendisine verilmeyen ebeveyn çocuğu belirli aralıklarla görmeye devam edecek ve çocuğun bakım masraflarına gücü oranında katkıda bulunacaktır. Bu katkı, mahkeme kararında iştirak nafakası olarak belirtilir ve genellikle velayetin değiştirildiği kararın kesinleştiği tarihten itibaren ödenmeye başlanır.
Özetle, velayet hakkı nihai bir hak değildir; zaman içinde koşullar değişebilir. Mahkeme, çocuğun üstün menfaatinin zarar gördüğünü tespit ederse, kimin lehine olduğuna bakmaksızın velayet düzenlemesini değiştirebilir.
Velayet Kararının Sonuçları: Nafaka ve Kişisel İlişki
Velayet davası sonucunda çocuğun kalacağı ebeveyn belirlenirken, diğer ebeveynin hak ve yükümlülükleri de kararlaştırılır:
- Kişisel İlişki (Görüşme Hakkı): Çocuk, velayet kendisine verilmeyen anne ya da babasıyla belirli gün ve saatlerde görüşme hakkına sahiptir. Bu süreler ve koşullar mahkeme kararında ayrıntılı olarak düzenlenir. Örneğin, her ayın belirli hafta sonları, yaz tatilinin belli bir bölümü veya dini bayramların bir kısmı gibi zaman dilimleriyle çocuk ile ebeveyn arasındaki kişisel ilişki takvimi oluşturulur. Amaç, çocuk ile ebeveyni arasındaki bağın kopmamasıdır. Not: Eğer çocuk belli bir yaşta ve görüşmek istemediğini ifade ediyorsa, mahkeme onun bu isteğini de dikkate alabilir. Zira hiçbir çocuk istemediği bir kişiyle (öz ebeveyni dahi olsa) zorla görüştürülmeye zorlanmaz; çocuğun yüksek yararı gerektiriyorsa, hakim geçici olarak kişisel ilişkiyi sınırlandırabilir veya uzman eşliğinde görüşme gibi tedbirler alabilir.
- İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası): Velayet hakkı kendisine verilmeyen anne veya baba, çocuğun bakım, eğitim, sağlık gibi giderlerine mali gücü oranında katkı yapmak zorundadır. Bu yasal bir yükümlülüktür ve mahkeme kararında aylık nafaka miktarı belirtilir. Nafaka miktarı belirlenirken, çocuğun ihtiyaçları ile ebeveynlerin ekonomik durumları dikkate alınır. Ayrıca velayet görevi sebebiyle çocuğa bakmaya devam eden tarafın emeği de göz önünde bulundurulur. Nafaka miktarının makul ve hakkaniyete uygun olması esastır; ne nafaka ödeyecek ebeveyni aşırı borç altına sokacak kadar yüksek, ne de çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar düşük olmalıdır. İleride ekonomik koşullar veya çocuğun ihtiyaçları değişirse, nafaka miktarının artırılması veya azaltılması talep edilebilir.
Bu iki husus (kişisel ilişki ve nafaka), velayet davalarında kararın doğal sonuçları olup, çocuğun her iki ebeveyninden de kopmadan yetişmesini ve maddi olarak desteklenmesini sağlamayı amaçlar.
Velayetin Anne ve Babadan Tamamen Alınması (Velayetin Kaldırılması)
Velayetin kaldırılması, çocuğun velayet hakkının anne ve/veya babadan tamamen alınarak bir vasi atanması anlamına gelir. Bu, en ciddi ve istisnai durumlar için öngörülmüştür. Eğer çocuğun korunması için alınabilecek daha hafif önlemler sonuç vermemişse veya bu tür önlemlerin yetersiz kalacağı baştan belli ise, mahkeme şu hallerde velayetin kaldırılmasına karar verebilir:
- Ebeveynlerin Görevini Yapamaması: Anne ve babanın deneyimsizliği, akıl hastalığı, ağır hastalık, uzun süre başka bir yerde bulunma gibi nedenlerle velayet görevini layıkıyla yerine getirememesi. Örneğin, anne-baba çocuğa bakamayacak derecede sağlık sorunlarına sahipse veya çocuğa karşı sorumluluklarını sürekli ihmal ediyorsa.
- Ağır İhmal veya Kötüye Kullanma: Anne ve babanın çocuğa karşı yükümlülüklerini çok ciddi biçimde savsaklaması ya da velayet hakkını suistimal etmesi. Örneğin, çocuğa devamlı kötü muamelede bulunmak, eğitimini tamamen ihmal etmek, suç işlemesine göz yummak gibi durumlar. Çocuğun ihmal ve istismar edildiği, aile ortamının onun gelişimine ağır zarar verdiği hallerde mahkeme velayeti kaldırabilir.
Bu gibi durumlarda velayet hem anneden hem babadan alınırsa, çocuğa bir vasi (guardian) tayin edilir. Vasi genellikle akrabalar arasından seçilebileceği gibi, uygun kimse yoksa devlet koruması da gündeme gelebilir.
Velayetin kaldırılması, kural olarak ebeveynlerin mevcut ve ileride doğabilecek tüm çocuklarını kapsayabilir. Yani bir anne veya baba hakkında velayet hakkının kaldırılmasına karar verildiğinde, mahkeme kararında aksine bir hüküm yoksa o ebeveynin diğer çocukları ve gelecekte doğacak çocukları için de velayet hakkı bulunmaz. Uygulamada bu noktaya dikkat edilir; mahkeme eğer velayetin sadece belirli bir çocuk bakımından kaldırılmasını istiyorsa, kararda bunu açıkça belirtir.
Velayetin kaldırılması geçici bir ceza değildir, ancak durumun düzelmesi halinde yeniden velayet hakkı tanınabilir: Eğer velayetin kaldırılmasına yol açan sebepler ortadan kalkarsa (örneğin, anne-baba tedavi olup iyileşirse, yaşam şartlarını düzeltirse), mahkeme resen veya anne-babanın talebi üzerine velayeti iade edebilir. Bu da yine çocuğun menfaatine göre değerlendirilecektir. Amaç ebeveynleri cezalandırmak değil, çocuğu korumaktır; dolayısıyla şartlar iyileştiğinde velayet geri verilebilir.
Velayetin kaldırılması durumunda bile, anne ve babanın çocuğa karşı maddi sorumlulukları devam eder. Çocuğun bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülüğü bitmez. Eğer anne ve baba bu masrafları karşılayamayacak durumdalarsa, devlet gerekli giderleri üstlenir (bu durumda dahi nafaka hükümleri saklıdır, yani ebeveyn daha sonra ödeme gücüne kavuşursa devlete rücu söz konusu olabilir).
Sonuç
Velayet davaları, her zaman çocuğun esenliğini ve geleceğini merkeze koyan hassas süreçlerdir. Gerek boşanma sonrasında, gerek diğer durumlarda mahkeme “çocuğun üstün yararı” ilkesini rehber edinerek karar verir. Anne ve babanın istekleri elbette dinlenir, ancak nihai olarak önemli olan çocuğun fiziksel güvenliği, psikolojik sağlığı, eğitimi ve genel mutluluğudur.
Unutmamak gerekir ki velayet statüsü değişmez bir hak değildir; yaşam koşulları değiştikçe, çocuğun ihtiyaçları farklılaştıkça velayet kararları da gözden geçirilebilir. Bu nedenle anne ve babaların, çocuklarının yararını önceleyerek hareket etmeleri, gerektiğinde uzmanlardan ve hukukçulardan destek alarak hukuki adımları atmaları önemlidir. Son tahlilde, velayet davalarının amacı kazananı veya kaybedeni belirlemek değil, çocuğun en iyi şekilde yetişeceği düzeni sağlamaktır. Böylece çocukların hem bugünü hem de yarınları güvence altına alınmaya çalışılır.

